Batı
usulü dil yasağı...
Oktay EKŞİ 18 Şubat 2006
oeksi@hurriyet.com.tr
YALDIZIN altında ne var diye şöyle bir kazıyınca gerçek kimlikleri nasıl da
ortaya çıkıyor.
Bize "hoşgörü" dersi veren Avrupalı dostlarımız var ya... Onlardan söz ediyoruz.
Hani "Sizin kültürünüz, tarihiniz ve dininiz bizden farklı" diyerek başta biz
Türkler olmak üzere, kendilerinden saymadıkları tüm insanları aşağılayan
dostlarımızdan...
Muhteremlerin ne kadar hoşgörülü, ne kadar insan hakları savunucusu
ve ne kadar özgürlükçü olduklarını ortaya koyan son örnek Almanya’dan
geldi:
Berlin’de "Herbert-Hoover-Realschule" isimli okulun, "teneffüste
Almanca dışında bir dil konuşulmasını yasaklaması" ve bir politikacının "Yasağa
uymayanlar okul bahçesi süpürsün" demesi ardından, şimdi de Bielefeld
kentindeki "Aktuelle Fitness" isimli spor kulübünde Türkçe konuştular
diye Dilan Nakipoğlu-Floth ile Volkan Aksu’nun üyelikleri iptal
edilmiş.
Bielefeld kenti belediyesinin yöneticileri de geçen yıl 30 Nisan günü
"Batı’nın insanlık suçları" konulu bir konferans verecek olan Sosyal
Antropolog Dr. Sefa Yürükel’in belediyeye ait salonda konuşmasına
-daha önce söz vermelerine rağmen- izin vermemişlerdi. Sebep olarak da "konferans
konusunun ırkçı ve ulusalcı öğeler taşıdığını" ileri sürmüşlerdi.
Acaba o konferans mı "ırkçı öğe" taşıyordu, bu yasakçı davranış mı?
Bizim 1930’lu, 40’lı yıllarda (yani tek parti döneminde)
Türkiye’de de uygulanan "Vatandaş Türkçe konuş!"
kampanyalarının özellikle 21’inci yüzyılda hiç kabul edilemeyecek
örneklerini ve uygulamalarını şimdi "gelişmiş Batı demokrasilerinde"
görüyor ve onlar hesabına utanıyoruz.
Bize yıllarca -haklı olarak "İnsanlara anadil yasağı konulamaz"
diyenler onlar değil miydi?
Binlerce yıllık tarihimizde sadece 9 yıl sürmüş olan "Kürtçe -dikkat
edin konuşma da değil- yayın veya propaganda yapma yasağı"
nedeniyle onlardan işitmediğimiz azar mı kaldı?
"Onlar" derken sadece Almanlardan söz ettiğimizi zannetmeyin:
Hoş Gerhard Schröder kabinesinin İçişleri Bakanı Otto Schily’nin
iki yıl önce "Çok kültürlülük öldü" dediği biliniyordu (14.2.2006 Int.H.
Tribune).
İktidardaki Hıristiyan Sosyal Birliği milletvekili Andreas Scheuer
de "Bütünleşmişlik dille başlar. Okullarda anadil yasağına katılıyorum.
Yönetim buna uymayan öğrencilere ceza vermeli" diyor. (31.1.2006 Cumhuriyet)
Ama yine de -önce ABD Başkanı Bush’la başlayan- bu ırkçı görüşün
öteki Avrupa ülkelerine kuş gribi salgını hızıyla yayılması
beklenmiyordu.
Nitekim şehirlerinde yaşayan azınlıkların anlayacağı dilde tabelalar koydukları
için iftihar eden belediyeler şimdi "Burada yaşıyorsa, bu dili
öğrensin ve bunu kullansın" diyor. Örneğin Leeuwarden kenti Belediye
Başkanı Geert Dales, Hollanda kültürünü benimsemeyen yabancıları
istemediği için kendisinin faşist olduğunu söyleyenlerin şimdi kendisini
anladığını ileri sürüyor ve "Ya bize uyarlar ya defolur giderler" diyor.
(14.2.2006 IHT)
Tamam Batı iyidir. Ama kendi çıkarına uygun olduğu sürece iyidir.
www.hurriyet.com.tr
Almanca zorunluluğuna Tepki
Murat Çelikkafa / DW 25/01/06
Ders saatleri dışında Almanca konuşma zorunluluğuna farklı
tepkiler var
Berlin’deki bir okulda ders dışındaki zamanlarda da yabancı öğrencilere Almanca
konuşma zorunluluğu getirilmesi, Almanya’da tartışma yarattı. Ülkedeki en büyük
göçmen grubunu oluşturan Türkler bu konuda farklı görüşte. DW Türkçe
Servisi’nden Murat Çelikkafa’nın haberi…
Berlin’deki bir okulda, ders haricindeki zamanlarda Almanca konuşma zorunluğunun getirilmesi, tartışmaları da beraberinde getirdi. Kimileri bu uygulamayı “ayrımcılık“ olarak nitelendirirken, aralarında federal hükümetin göç ve uyum sorumulu Maria Böhmer ve Meclis Başkan Yardımcısı Wolfgang Thierse’nin de bulunduğu bazı politikacılar, öğrencilere Almanca konuşma zorunluluğu getirilmesini savundular.
Diğer eyaletlerde ise uygulama pek rağbet görmedi. İki milyonu aşan nüfusyla,
Almanya’daki en büyük göçmen grubunu oluşturan Türk kökenlilerin temsilcileri
ise bu konuda farklı görüşler dile getirdi.
“Yasak, Anayasa’ya aykırı“
Berlin eyalet parlamentosunun Yeşiller partili üyesi Özcan Mutlu, “Anadilleri yasaklamak, Anayasa’nın 3’üncü maddesine aykırı“ diyerek zorunlu Almanca uygulamasına karşı çıktı. Mutlu, Baden - Württemberg Eyaleti’nde Alman vatandaşlığına geçmek isteyen Müslümanlar’a uygulanan „vicdan testi“ ile Berlin’deki uygulamanın benzerlikler taşıdığını savunarak eleştirilerini şöyle sıraladı:
“İngilizce’yi, İspanyolca’yı, İtalyanca’yı yasaklamıyorlar. Konu, Müslümanları
yani Arapça ve Türkçe konuşanların ana dillerini konuşmalarını yasaklamak. O da
Baden-Wüttenberg’deki Müslümanlar’a karşı yapılan vicdan testi uygulaması. Bu
zihniyet, biraz Haçlı Seferlerini andıran girişimden pek farklı değil.“
Farklı görüşte olanlar
Ancak Mutlu ile aynı partiye mensup olan Federal Meclis Milletvekili ve Yeşiller grubunun çocuk ve sosyal politika sözcüsü Ekin Deligöz, bu konuda daha farklı düşünüyor. Baden-Wüttenberg‘deki olayla Berlin’deki uygulamanın karşılaştırılamayacağını belirten Deligöz, “Birisi seçim zamanında araç olarak kullanılan yabancılara karşı bir tutum. Yani ’sizi burda istemiyoruz ve istemediğimizi de göstermek istiyoruz’ diye bir sembol. Öbürü ise bir yıldır Berlin’de bir okulda yaşanan bir durum“ şeklinde konuştu.
Ders dışında da öğrencilere zorunla olarak Almanca konuşmaları uygulamasını getiren Berlin’deki Herbert-Hoover-Ortaokulu’nda öğrencilerin yaklaşık yüzde 90’ı yabancı kökenli. 370 öğrenci arasında ancak 40 Alman bulunuyor. Berlin’deki diğer okullarda da aslında manzara pek farklı değil. Yabancı oranının yüksek olması, Almanca’nın öğrenciler tarafından erken yaşlarda eksiksiz öğrenmelerinin önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul ediliyor.
Milletvekili Ekin Deligöz, işte bu durumdan şikayet eden velilerin girişimiyle
Almanca zorunluluğun gündeme gelindiğini belirterek “Bu olay ilk başta
velilerden başlatıldı. Kendi çocuklarının okuldan gelip halen doğru dürüst
Almanca konuşamadıklarını görünce veliler ve okuldaki öğrencilerin talebi olduğu
doğrultusunda alınan bu karara bence öyle kolay kolay karşı çıkmak mümkün değil“
dedi.
Veliler yasağa karşı
Ancak Türk veli temsilcileri, Deligöz’le aynı fikirde değil. Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dr. Ertekin Özcan, uygulmayı doğru bulmadıklarını, yasaklarla bir yere varılamayacağını savunuyor. Kararın yanlış olduğu kanısında olduklarını belirten Özcan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir defa okul yasasında böyle bir hüküm yok. Berlin okul yasası şöyle diyor:
Berlin okullarının görevi, çocuk ve gençlerin tüm değerli yetenek ve
zenginliklerini geliştirmek ve güçlendirmektir. Çocukların ana dilleri de bu
yetenek ve zenginliklere dahildir. Yasaklarla bir dilin teşvik edilmesi mümkün
değildir. Bunun yerine çocukları Almanca öğrenmeye teşvik edici birtakım
kararların alınması daha iyi olurdu.“
“İş büyüyebilir“
Dil zorunluluğu ile ilgili benzer bir tartışma geçtiğimiz günlerde Hollanda’da da yaşanmıştı. Uyum Bakanı Rita Verdonk, yabancıların açık alanlarda sadece Hollandaca konuşmalarını istemiş, sokakta anadil kullanılmasına ise yasak getirilmesi gerektiğini savunmuştu. Berlin Eyalet Parlemetosu üyesi Özcan Mutlu, şimdi benzeri tartışmaların Almanya’ya da gündeme gelebileceğinden endişe ettiğini belirterk Fransa’da geçtiğimiz yılın sonunda yaşanan olayların Almanya’da yaşanabileceği uyarısında bulunuyor:
Mutlu, “Bu gün okullarda yasaklanır dil yarın bütün resmi makamlarda yasaklanır;
ileride başka ne gibi uygulamaların olacağı ise belirsiz. Bu yapılanların hepsi
çok tehlikeli şeyler, çünkü bir nevi geçtiğimiz yıl Fransa’da yaşadığımız
olaylara zemin hazırlıyor bu anti-uyum uygulamaları. Çünkü söz konusu meseleler
uyumu baltalamaktadır“ şeklinde konuştu.
Vicdan testi değişecek
Şubat 16, 2006 www.milliyet.com.tr
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Baden Württemberg eyaletinde Alman vatandaşlığına
geçmek isteyen Türklere uygulanan ve "vicdan testi" adıyla tanınan sualname
konusunda Almanya Dışişleri Bakanı Frank - Walter Steinmeyer'i uyardı.
Objektif belge sözü
Gül ve Steinmeyer'in Ankara'da önceki akşam buluştuğu yemekte, Almanya'da
yaşayan Türkleri ilgilendiren konular da ele alındı. 1 Ocak'ta uygulamaya konan
ve "11 Eylül saldırıları hakkında ne düşünüyorsunuz?", "Kızınız Müslüman olmayan
biriyle evlenmek isterse tepkiniz ne olur", "Töre cinayetlerini haklı buluyor
musunuz?" gibi 30 sorunun yer aldığı sualnameyi gündeme getiren Gül, "Bu belirli
bir kesimi muhatap alıyor.
Sanki sadece Müslümanlara yönelikmiş gibi" dedi. Gül'ün eleştirisini haklı
bulan Steinmeyer, bütün eyaletleri kapsayan daha objektif bir belge
hazırlayacakları sözünü verdi. Steinmayer, "Müslümanlar için bir ayrımcılık
anlayışının söz konusu olmadığını ortaya koymamız şart" diye konuştu.
Vicdan testi'ne öfke
IŞIN GREİNER Stuttgart
Şubat 12, 2006
www.milliyet.com.tr
Almanya'nın Baden Württemberg eyaletinde, Alman vatandaşı olmak isteyen
Müslümanlar için uygulanan "Vicdan Testi" dün Stuttgart'ta protesto edildi.
Schlossplatz Meydanı'nda, Almanlar ve diğer ulusların vatandaşlarıyla omuz omuza
veren Türkler, kişinin dini ve özel hayatını sorgulayan teste öfke yağdırdı.
"Vicdan Testine Karşı Vatandaş Girişimi"nin (BIGG) düzenlediği mitingde, "Test
olmadan da biz buraya aidiz", "Vicdan testine hayır" pankartaları taşıyan
göstericiler, Eyalet İçişleri Bakanı Heribert Rech'e seslenerek, Müslümanlara
yönelik ayrımcı vicdan testi uygulamasına son verilmesi çağrısında bulundu.
Mitinge, siyasiler ve belediye başkanları da destek verdi. Heidelberg Büyükşehir
Belediye Başkanı Beate Weber, "Utanç kataloğu derhal değiştirilmeli" dedi.
İşyerinde anadilinde konuşma, kovulma sebebi
Danimarka’da Liberal-Muhafazakar koalisyon hükümetinin anadil eğitimine yaptığı maddi desteği çekmesiyle belediyeler birer birer anadil eğitimini kaldırırken, şimdi de özel şirketler çalışanlarının kendi arasında ve müşterilerle anadilde konuşmasına yasak getirdi. Ülkenin önde gelen şirketlerinin etnik kökenli çalışanlarına mesai saatinde anadilinde konuşmayı yasakladığı ortaya çıktı. Anadili yasaklayan şirketler konuşmaya devam edilmesini işten çıkarma sebebi olarak sayıyor. Ritzau haber ajansının yaptığı araştırmaya göre Kopenhag’ın toplu taşımacılığını yapan otobüs şirketi Connex, temizlik firması ISS, Danimarka’nın en büyük et entegre tesisi Danish Crown ve yaklaşık 600 süper market zincirine sahip Dansk Supermarked, anadilde konuşmayı yasaklayan şirketler arasında bulunuyor.
Konuyla ilgili ZAMAN’a konuşan Irkçılığa Karşı Mücadele Merkezi (DRC) hukukçularından Niels Erik Hansen uygulamayı şaşkınlıkla karşıladığını belirterek, “Anadilinde konuştuğu için işten atılanların hakkını savunmaya hazırız.” mesajını verdi. Şirket içinde anadilde konuşmayı ‘yanlış anlamaya ve güvensizliğe yol açıyor’ diyerek yasaklayan şirketlerin elemanlarının büyük bölümünü etnik kökenliler oluşturuyor. Kopenhag’ın toplu taşımacılığını üstlenen Connex firmasının 1879 şoförünün yarısını etnik kökenliler oluştururken, temizlik firması ISS’te çalışan yabancı sayısı 4 bin. Bünyesinde Fötex, Bilka ve Netto gibi süper marketleri bulunduran Dansk Supermarked’e ve Danish Crown’da da çok sayıda çalışan etnik kökenli bulunuyor.
İşyerinde anadilde konuşma yasağının gerekçesini ‘Farklı bir dilde konuşmak tuhaf bir ortam ve güvensizlik oluşturuyor’ ifadeleriyle savunan Dansk Supermarked enformasyon şefi Poul Guldborg, “İşyerinde Danimarkaca şartı ile kargaşanın önüne geçiyoruz. 30 değişik milletten insan çalıştırıyoruz. Herkes Danimarkaca dil ve kültürünü öğrendiğinde hem çalışanlar hem müşteriler memnun oluyor. Sadece işe yeni başlamış ve dili iyi bilmeyenlere geçici bir süre anadilinde konuşma hakkı veriyoruz.” açıklamasını yaptı. 4 bin etnik kökenli çalıştıran ISS temizlik firması ise hem müşteriyle hem de iş arkadaşlarıyla Danimarkaca konuşulmasını istiyor. Connex otobüs firması ise mesai saati içinde arkadaşlarıyla ve müşteriyle anadilinde konuşmayı sürdüren çalışanlarını önce uyarıyor. Şayet çalışan anadilde konuşmaya devam ederse bunu ‘işten çıkarma’ sebebi sayıyor.
ISS, Connex, Dansk Supermarked ve Danish Crown gibi şirketler işyerinde anadilde konuşmaya yasak getirirken BG Bank, Danske Bank ve telekomünikasyon şirketi TDC etnik kökenli müşterilerine daha iyi hizmet için etnik kökenli istihdam ediyor.
Danske Bank yabancıların yoğun olduğu Kopenhag’ın Nörrebro semtinde etnik kökenlilere anadilinde yardımcı olacak eleman istihdam ediyor. Yine BG Bank müşterici temsilcisi olarak Arapça, Urduca ve Türkçe bilen eleman çalıştırırken, TDC’nin Türkçe müşteri servisi bulunuyor.
Özel şirketlerin çalışanlarına anadillerinde konuşmayı yasaklamasını ‘hayret içinde okuduğunu’ belirten Irkçılığa Karşı Mücadele Merkezi (DRC) hukukçularından Niels Erik Hansen, “Hafta sonunda oynanan Fenerbahçe - Galatasaray maçını konuşan iki Türkü anadillerinde konuştukları için işten atmanın kanunen bir tutarlığı yok. Merkez olarak böyle bir uygulamaya maruz kalmış kişilerin haklarını sonuna kadar savunuruz.” dedi. Hansen, uygulamanın yasa dışı olduğunun altını çizerken, “Hükümet yabancıların istihdamı için gayret gösteriyor, özel firmalar ise işten atmak için bahane arıyor.” dedi. Çalışma bakanlığı yetkilileri ise bu konu hakkında yorum yapmaktan kaçınırken, işten atılan birilerinin yapacağı şikayeti incelemeye alacaklarını söyledi.
2001 yılında göreve gelen Liberal-Muhafazakar koalisyon hükümeti anadil eğitimi için belediyelere yaptığı yardımı durdurma kararı almıştı. Bu kararla birlikte bir çok belediye anadil eğitimini durdurma kararı aldı. Devletten aldığı yardımla anadil öğretmenlerinin maaşlarını ve diğer masrafları karşılayan belediyeler, yardımsız bütçelerinin anadil eğitimini vermeye uygun olmadığını iddia ederek durdurma kararının gerekçesini açıklıyor.
Belediyelerin anadil eğitimini kaldırmasından en çok Türkler etkileniyor. Özellikle Danimarka’da doğup büyüyen yeni nesil türkçe konuşma ve okuma sıkıntısı çekiyor. Günlük konuşma Türkçesi Danimarkaca kelimelerle süsleniyor, nesiller arası iletişimsizlik belirtileri ortaya çıkıyor. Hükümetin kararını protesto etmek için yapılan yürüyüşler ve toplanan imzalar sonucu değiştirmeye yetmiyor.
Alman okul müdürü teneffüste Türkçeyi yasaklamıştı
Olay Almanya’da da büyük yankı uyandırdı. Almanya’da da yıllar önce benzer bir olay yaşandığını hatırlatan Türk sivil toplum kuruluşları yetkilileri mahkeme kararının ardında yasakçı zihniyetin olduğunu belirttiler. 2003 yılında Kuzey Ren Vestfalya (NRW) eyaletindeki bir okulda benzer bir olay yaşanmıştı. Teneffüste öğrencilerin aralarında Türkçe konuşmasını yasaklayan bir okul müdürü, kamuoyundan ve Türk yetkililerden gelen yoğun tepkiler sonucunda geri adım atmak mecburiyetinde kalmıştı. Dönemin Yabancılar Sorumlusu Marieluise Beck de olaya tepki göstermiş ve müdürün geri adım atmasını sağlamıştı. Zaman 05.01.2006
Gurbetçiye dil yasağı
Almanya'da
okullarda ders dışında bile Almanca zorunluluğu, Berlin'de Türkler'in yoğun
olduğu bir okulda uygulanmaya başladı. Türkler, teneffüste bile anadil yasağını
"ayrımcılık" olarak değerlendirdi.
Okullarda
ana dilde konuşma yasağı geliyor
Hollanda'da
sokakta ana dil yasağından sonra Almanya'da da benzer bir tartışma yaşanıyor. Bu
kez bazı eyaletler, okullarda sadece Almanca konuşulması zorunluluğu getirdi.
Yasağın ülke geneline yayılması talepleri yükselince, üzerine başta Türkler
olmak üzere yabancılar ayaklandı. Türk dernek temsilciler, sınıfta Almanca
zorunluluğunu normal karşıladıklarını ancak teneffüslerde, okul bahçesinde ve
okul gezilerinde anadil yasağının ayrımcılık olacağını söyledi. Öğretmenler
Birliği'nin entegrasyonu hızlandırmak için aldığı karar, Berlin'de Türkler'in
yoğun olduğu Herbert-Roover ortaokulunda başladı. Türkler'e uygulanan ve büyük
tartışmalara yol açan "vicdan testinden" sonra alınan anadil yasağı
politikacılardan tepki gördü.
"DEPREM OLUR"
Konuştuğumuz
Türkiye Toplumu Sözcüsü Pedagog Eren Ünsal, konuylailgili şunları söyledi: "Bu
karar, ayrımcılığa yol açıyor. Ülkedeki yabancılar tarafından ırkçılık olarak
algılanıyor. Pedagojik anlamı yok. Eğitim ve siyasi açıdan da bir anlamı olmayan
bu kararın ülke geneline yayılmasını engellemeye çalışıyoruz. Eğitim Bakanı'yla
bu konuyu acilen görüşeceğiz. Vicdan testi zaten insanların kalbini kırdı. Şimdi
de anadil yasağı azınlıkların yaşamını daha da zorlaştırır. Hollanda'da
tartışılan sokakta anadil yasağı Almanya'ya gelirse burada deprem olur..." Öte
yandan Avrupa Konseyi Almanya'da Vicdan testi olarak bilinen sınav için, "Vatandaşlara
ayrımcılık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı" açıklamasında bulunarak
Almanya'yı üstü kapalı bir şekilde eleştirildi.
Sabah 27/01/06
Türkçe konuşan bahçe
süpürsün
Bu da Berlin
kriteri! Almanya Başbakanı Merkel'in partisi, okulda anadil konuşmayana "süpürge
cezası" verilmesini tartışıyor....
Türkiye'ye her
fırsatta özgürlükten bahseden AB'den çifte standart... Önce Hollandalı bir bakan
sokaklarda anadil zorunluluğu istedi. Ardından Almanya'da bir okul bu uygulamayı
resmen başlattı.
Şaka değil! Teklifi
yapan Merkel'in eğitim uzmanı
Almanlar bununla da
yetinmedi. Başbakan Merkel'in partisinin eğitim uzmanı Bild gazetesine şöyle
konuştu: "Okullarda herkes Almanca konuşmalı. Derste, teneffüste, okul
gezilerinde... Türkçe konuşana okul bahçesini süpürme cezası verilmeli..."
"Süpürge cezası
gelirse Türkler sokağa dökülür"
Skandal teklif
ülkedeki Türkler'i ayaklandırdı. AP milletvekili Özdemir "Ceza saçma"; Türk
Toplumu Başkanı Kolat "Protesto eylemleri yaparız. Tepkimiz sert olur";
Merkel'in partisinden Yiğit ise "Sessiz kalmayız" dedi.
Türkçe konuşana ceza
Okullarda anadil
yasağının küçük çaplı uygulamaya geçtiği Almanya'da, iktidardaki CDU'nun bir
üyesinden Türkler'i ayağa kaldıran teklif: Türkçe konuşan öğrenciler ceza olarak
okulu süpürsün.
Almanya'da
büyük tepki gören "okullarda ders dışında bile Almanca" zorunluluğu skandala
dönüşüyor. İlk olarak başkent Berlin'de bir okulda başlayan uygulamanın
yankıları geçmeden şimdi de Başbakan Angela Merkel'in partisinden "Türkçe
konuşan öğrencilere okul bahçesini süpürme cezası" önerisi geldi. Hıristiyan
Demokrat Birlik Partili (CDU) eğitim uzmanı politikacı Robert Heinemann, "Okulda
teneffüslerde bile Almanca zorunluluğu doğru bir karar. Uymayan öğrenciler
cezalandırılmalı. Türkçe konuşana okul bahçesi süpürme cezası verilmeli" dedi.
'ENTEGRASYON ŞART'
Bu öneriye
CDU'nun koalisyon ortağı Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) milletvekili
Andreas Scheuer'in dedestek vermesi, "ayrımcılık, ırkçılık" tartışmasını
alevlendirdi. "Entegrasyon dille başlar. Bu yüzden okullarda anadil yasağına
katılıyorum. Yabancı öğrenciler buna uymazsa okul tarafından cezalandırılmalı"
diye konuştu. Anadil yasağını ilk uygulayan Herbert-Hoover Ortaokulu Müdürü
Jutta Steinkamp, kararıyla ilgili tepkilere "Alınan karar bir görev. Almanca
konuşma zorunluluğunu aldık çünkü öğrencilerimizin Almanca anlamadığını fark
ettik" cevabını verdi. Baden-Württemberg eyaletinde Alman vatandaşlığına geçmek
isteyen yabancılara vicdan testi yapılması kararı sonrası "süpürge cezası"
önerisinin ülkede Fransa'daki varoş isyanı benzeri olaylara yol açılmasından
korkuluyor.
Sabah 29/01/06
Almancaya Türk desteği
Alman Öğretmenler Birliği 'okullarda Almancadan başka dil konuşmama yasağı'nın ülke çapına yaygınlaştırılmasını istedi. Yasağa destek verenler arasında Türk aileler de yer aldı
BERLİN -
Almanya'da okullara entegrasyonun sağlanması amacıyla sınıf, bahçe ve okul
gezilerinde Almancadan başka dil konuşulmaması uygulaması başlatılması, tartışma
yarattı. Önce Berlin'de altı ortaöğretim okulunda, 'sadece Almanca anlaşmanın
öğrencinin görevi olduğu' ilan edildi. Öğretmenler birliği, uygulamanın tüm
ülkede yaygınlaştırılmasını benimsedi. Konu Türk basınına yansıyınca bazı
yabancı örgütleri ile Yeşil siyasilerden sert eleştiriler geldi. Ancak söz
konusu okullardaki yabancı kökenli öğrenciler, 'sadece Almanca'nın faydalarına
olduğunu belirtiyor.
Uygulamanın gerisinde, bazı okullarda yabancı kökenli öğrencilerin oranının
yüzde 90'ı bulması ve her sınıfta yaklaşık 10 farklı anadilin konuşulması
yatıyor. Berlin'in kuzeyindeki tümüyle yabancı nüfuslu Wedding semtinin
okullarından Hoover da bunlardan biri.
'Kibarca
paylıyoruz'
1.5 yıl önce öğrenci ve veli onayıyla 'sadece Almanca' uygulamasına geçen okulun
Pakistan kökenli öğrenci birliği sözcüsü Esad, "Diploma alıp iş bulmak için iyi
Almanca konuşmamız lazım" diyor. Müdire Jutta Steinkamp da, "Anadillerinde
konuşan öğrencileri kibarca paylıyoruz. Arkadaşlarına ya da öğretmenlerine
anadillerinde sözlü saldırıda bulunmadıkları sürece kimseyi cezalandırmıyoruz.
Her sınıfta 8-10 anadil olmasından ötürü hemen gruplaşmalar oluyor. Uygulamamız
bunun önüne geçiyor. Türk aileler çocuklarını özellikle bizim okulumuza
göndermek istiyor. Çünkü iş bulmak için iyi Almanca konuşmak şart" açıklamasını
getiriyor.
Öğretmenler Birliği Başkanı Josef Kraus, velilerin onayının alındığı okullarda 'sadece
Almanca' uygulamasına geçileceği garantisi verirken uygulama Berlin-Brandenburg
Türk Toplumu sözcüsü Eren Ünsal'ın tepkiski çekti. Ünsal, "Hiç kimse, okul
müdürü bile, anadili yasaklayamaz. Yasaklar, farklı kültürlerden insanların
uyumlu bir arada yaşaması amacının tam tersine yol açar" dedi. Yeşiller Partisi
Eşbaşkanı Claudia Roth da tepkili: "Teneffüste bile yasak uygulayarak
entegrasyonu sağlayamazsınız."
Uzun yıllar Almanca konuşmakta güçlük çeken Berlin Eyalet Parlamentosu Yeşil
vekili Özcan Mutlu da uygulamaya karşı. Ancak Türkiye Araştırmaları Merkezi
Başkanı Faruk Şen "Almanya'da kariyer yapmak isteyenin okulda Almanca konuşması
gerekir" diyerek uygulamayı destekliyor. (Dış haberler)
Almanya'da ne var ne yok?
Altan Öymen Radikal 29/01/06
Kar var, kış var, soğuk var... 'Kesin çare' yok. Siyasette Merkel var... Karşısında henüz onu zorlayacak bir rakip yok. Türkler konusunda ise 'soru formu'ndan sonra, bir de 'Almanca konuş' kampanyası var
Salıdan beri
Almanya'dayım. Soruyu yanıtlamaya buradaki en güncel konudan başlayalım:
"Almanya'da ne var ne yok?"
Almanya'da da, bizdeki gibi kar 'var', kış 'var', buz 'var', soğuk 'var'...
Ne yok?
Bu gibi doğal olaylarda hep ortaya çıktığı gibi karın-kışın getirdiği
tehlikeleri ortadan kaldıracak kesin çare 'yok'.
O tehlikeler sadece azaltılabiliyor. Ama, mesela şu anda, belirli 'autobahn'larda
görüldüğü gibi, buzda kayan araçların kaza yapması önlenemiyor. 15-20 kilometre
uzunluğundaki araç kuyruklarının önü açılamıyor. Veya, evsiz barksız olanları
soğuktan korumak için alınan önlemlere rağmen, üç kişinin sokakta, iki kişinin
ısıtılmamış binalarda donup ölmesinin önüne geçilemiyor.
Berlin'den ayrılıp Frankfurt'a geçmek için bindiğim uçaktan aşağı bakarken şunu
gördüm: Buz tutmayan hiçbir göl, hiçbir havuz, hiçbir akarsu yoktu.
Berlin, coğrafi yeri açısından, bu defaki soğukların kaynağı olan Rusya'ya en
yakın Alman şehirlerinden biriydi. Ben oradayken sıcaklık -daha doğrusu soğukluk-
eksi 15 derecenin altındaydı. Kaldığım otelin, klima tesisatı hayli moderndi ama,
lobisi bir yana, odası bile doğru dürüst ısınamıyordu.
Oradan ayrılıp Frankfurt'a uçarken, gene soğuk olsa bile, 'daha az soğuk' bir
şehre varmış olurum diye düşünüyordum.
Evet Frankfurt, daha az soğuktu, derece eksi 7 civarındaydı. Fakat benim
geldiğim akşam yoğun bir kar yağışı başladı. Sonra hava yeniden soğudu. Geceleri
eksi 10 derecenin altına düştü.
Ama, tabii, bütün bunlardan şikâyet edecek halim yok. Her gün Türkiye'yle
konuştuğum için biliyorum: Eski zamanlarda Almanlara, "Burası ne kadar soğuk,
şimdi İstanbul'da olsak yanımıza bir pardösü alalım yeter" gibi laflar edip,
ülkemin iklimiyle övünürdüm. Şimdi sesimi çıkaramıyorum. İstanbul'a her telefon
açışımda, oradaki durumun da pek farklı olmadığını öğreniyorum.
Özetle: Kötü hava şartlarına karşı yapılabilecek şeyler, dünyanın her yanında
sınırlı. Almanya, Hollanda, İsviçre gibi zengin ülkelerde alınan önlemler
elbette daha kapsamlı ve etkili olabiliyor ama, bir yere kadar... Sonuçta,
ilgililer, kışa, kara, buza karşı, her yerde aynı tavsiyeyi yapıyorlar. "Mecbur
olmadıkça evden çıkmayın" diyorlar...
* * *
Almanya'da hava koşullarını bırakıp siyasal koşullara bakılırsa, şunlar
görülüyor:
Geçen eylüldeki genel seçimden iki ay sonra kurulabilen büyük koalisyonun 'Hıristiyan
Demokratlar' kanadı, anketlere göre yükselen bir grafik çiziyor. Sosyal
Demokratlar ise -az da olsa- puan kaybına uğruyor.
Bu gelişmenin iki nedeni var:
Biri Hıristiyan Demokratların kendi performansıyla ilgili:
Başbakan Angela Merkel, özellikle dış temaslarında, gerek ziyaret ettiği
ülkelerin kamuoyunda, gerek Almanya'da olumlu izlenimler bıraktı.
Hele Avrupa Birliği içinde, yılların yıpranmışlığına uğramış diğer liderlerden
çok daha etkili görünüyor. Chirac'tan, Blair'den, Berlusconi'den...
AB zirvesinde Chirac ile Blair arasındaki AB Bütçesi kavgası da, onun
aracılığıyla çözüldü. Almanya'da birçok yorumcu, bunu ve diğer temas ve
konuşmalarını örnek göstererek, Angela Merkel'in AB ülkeleri politikacıları ve
kamuoyları karşısında 'tutarlı', 'açık sözlü' ve 'güvenilir' bir siyasetçi
görüntüsü verdiğini vurguluyor.
Hıristiyanların yükselişe, koalisyon ortağı Sosyal Demokratların düşüşe
geçmelerinin nedenlerinden biri de, tabii, Sosyal Demokratlarla ilgili...
Gerhard Schröder'in 'fiili lider'likten ayrılmasından sonra parti içinde
başlayan görev değişiklikleri henüz yerine oturmadı. Schröder zamanındaki Genel
Başkan Müntefering, partideki görevinden ayrıldıktan sonra, hükümetteki Başbakan
Yardımcılığı ve Çalışma Bakanlığı görevini sürdürüyor. Yeni Genel Başkan
Matthias Platzeck ve partinin yeni kadroları, koalisyon ortağı olarak
izleyecekleri politikaları yeni bir çizgiye oturtmak için yoğun bir çalışma
içinde. Fakat bunun sonuçları henüz ortaya çıkmadı.
Ayrıca, başbakanlığı devrettikten sonra milletvekilliğinden de ayrılan
Schröder'in özel sektörde almayı planladığı işler, Sosyal Demokrat
politikacıların atılımıyla, kamuoyunda eleştirilere yol açıyor. Bu, gerçekten
tatsız bir durum. Schröder'in Rus Gaz-Prom şirketiyle de ilgili bir kuruluşta
danışmanlık yapma projesi, Almanya'da yedi yıllık başbakanlık döneminden hemen
sonra atılmış çok yanlış bir adım sayılıyor. Bu da, sadece Schröder'in değil,
partisinin de görüntüsüne zarar veriyor.
* * *
Alman siyasetinin Almanya'daki Türklerle ilgili konularına gelince...
O alanda da tatsız gelişmeler var:
Stuttgart'ın başkenti olduğu Baden Württemberg eyaletindeki Hıristiyan Demokrat
yönetiminin Alman vatandaşlığına geçmek isteyen Müslümanlar için hazırladığı 'soru
formu'ndaki münasebetsiz sorular malum...
Bunların benzerlerini, şimdi Hessen eyaletindeki Hıristiyan Demokratlar da
benimsedi. Hessenliler güya daha 'çağdaş' davranıyorlar. Hessen'in kuracağı soru
sisteminin sadece Müslümanlara değil, Alman vatandaşlığına geçmek isteyen
herkese uygulanacağını bildiriyorlar. Fakat bunun asıl hedefinin en başta
Müslümanlar (onların en başında da Türkler) olduğunun herkes farkında.
(Ayrıca, Baden Württemberg eyaleti yönetimi de, hazırladığı soru formuna gelen
eleştiriler karşısında, sonradan geri adım atıp, "bunu biz de sadece
Müslümanlara değil, herkese uygulayacağız" dedi ama, ona da inanan olmadı.)
Frankfurt'un da eyaleti olan Hessen'deki bu gelişmelerin siyasi nedeni malum:
Hıristiyan Demokratların 'Türklere karşı önlem' alarak, Almanlardan oy isteme
taktiği -genel seçimdeki olumsuz tecrübelerine rağmen- hâlâ devam ediyor. Genel
seçimde o yoldaki çabalarının hiçbir işe yaramadığı, o taktiği en yoğun
uyguladıkları yerlerdeki başarısızlıklarından belliydi. Ama anlaşılıyor ki, o
başarısızlığı başka türlü yorumluyorlar.
Hessen'de iki ay sonra yerel seçim var. Belli ki, o seçimin de ana konularından
birini, Türklerle uğraşmaya ayıracaklar.
* * *
Almanya'da bir de, bir çeşit 'Vatandaş Almanca konuş' kampanyası başladı. Bir
okulda öğrencilerin kendi aralarında da olsa, Almanca dışında bir dil
konuşmaları yasaklandı. Bu, gazetelere de yansıdı. Ve başta Bild gazetesinin bir
yazarı olmak üzere birçok kimse bunu desteklemeye başladı.
Şimdi, bir de Türkleri ilgilendiren konulara bu 'Almanca konuş' işi eklendi
Almanya'da...
Hıristiyan Demokrat başbakan Angela Merkel'in yıldızı giderek parlıyor. Ama,
koalisyon ortağı Sosyal Demokratların yeni lideri Matthias Platzeck'in sesi
henüz fazla çıkmıyor.
Türkçe konuşma yasağı Almanya’yı böldü
BAŞBAKAN Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden (CDU) eğitim
uzmanı Robert Heinemann’ın, “Almanca konuşmayan okulun bahçesini süpürsün”
önerisinin Berlin’deki Herbert-Hoover okulunda uygulanması Alman Yeşiller, PDS
gibi sol partileri ve Türk derneklerini kızdırdı. Sol partiden yetkililer ve
ülkede yaşayan göçmenler böyle bir cezanın ülkede ayrımcılığı
körükleyebileceğini dile getiriyor.
Uygulama iktidardaki Birlik Partilileri’ni de böldü. Cezayı destekleyenlerin
yanı sıra ‘saçma’ bulanlar da var. CDU’lu Jürgen Gehb, Heinemann’a karşı çıkarak,
“Evet çocuklar teneffüslerde de Almanca konuşmalı ancak okul bahçesini süpürmek,
ya da tek ayak üzerinde tutmak gibi cezalar verilmesi çok saçma” dedi. CDU’lu
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Jürgen Rüttgers de, kararı doğru ancak
süpürge cezasını yanlış bulanlardan. Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU)
Milletvekili Andreas Scheur süpürge cezasına destek vererek, “Entegrasyon dille
başlar. Bu yüzden okulun başlattığı anadil yasağına katılıyorum. Öğrenciler buna
uymazsa okul yönetimi tarafından cezalandırılmalı” diye konuştu.
KIZILDERİLİ GİBİ
Öğrencilere bu tür bir ceza verilmesi ise ‘ırkçılık’ tartışmalarını alevlendirdi.
Okuldaki anadil yasağını Alman Bild gazetesinin yazarlarından Josef Wagner,
“Türk çocuklarının ABD’deki Kızılderilerle aynı kaderi paylaşacakları” diye
yorumladı.
Yine bir süre önce Hollanda’nın yabancılar politikası ve uyumdan sorumlu Devlet
Bakanı Rita Verdonk ülkesindeki yabancıların sokakta anadillerini konuşmalarının
yasaklanmasını önermişti. Verdonk bu önerisinden dolayı büyük tepki almıştı.
VİCDAN TESTİ
Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin Alman vatandaşlığı için başvuran
Müslümanlar için 30 soruluk bir vicdan testi uygulamaya başlatması da
tartışmalara neden olmuştu. Testte, ‘Kızınız Müslüman olmayan biriyle evlenmeyi
düşündüğünü söylese ne dersiniz’, ‘Oğlunuz eşcinsel olduğunu açıklasa tepkiniz
ne olur?’ gibi sorular yer alırken, testin diğer eyaletlere de yayılması
bekleniyor.
Ya anadilimi unutursam
ANADİL yasağı konusunda Herbert-Hoover okulunda okuyan Türk öğrencilerin
kafası karışık. Yasağa
destek veren Türk öğrenciler de var. Türk öğrencilerin
görüşleri şöyle:
· Ezgi (16): Ailem kararı yerinde buluyorlar, ama ben değil. Zaten bütün dersler Almanca yapılıyor. Bu yetmez mi? Teneffüslerde istediğimiz dili konuşmalıyız. Sonunda ana dilimi unutabilirim.
· Halime (16): Alman okulunda eğitim gördüğüm için Almanca konuşulmasını yeterli buluyorum.
· Tutan (16): İş hayatı için Almanca şart. Ancak teneffüslerde yaptığım esprileri anadilimde daha rahat anlatabiliyorum.
· Çetin (17): Sadece Almanca konuşulması yönünde karar alındığında önce buna karşıydım, ancak şimdi iyi buluyorum. O zamandan bu yana sadece okulda değil, dışarıda da daha fazla Almanca konuşuyorum. Almanca dersindeki notumu da düzelttim.
·
Hakan (17): Okuldaki uygulamaya tümüyle karşıyım. En azından teneffüslerde kendi
anadilimde konuşmak istiyorum.
Müslümanlara ayrı din dersi
HIRİSTİYAN Demokrat Birlik Partili (CDU) Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı
Christian Wulff, Almanya çapında tüm okullarda Müslüman öğrenciler için din
dersi verilmesi gerektiğini söyledi. Wulff, Focus dergisine yaptığı açıklamada,
“Okullarda Müslüman öğrenciler için de devletin önderliğinde dini ve etik eğitim
vermeliyiz. Alman anayasası prensip olarak tüm inançlar için din özgürlüğü
öngörmektedir” dedi. Almanya’daki okullarda yaklaşık 750 bin Müslüman öğrencinin
eğitim gördüğüne dikkat çeken Wulff, İslam dersinin Almanca olarak ve Almanya’da
eğitim gören öğretmenler tarafından verilmesi gerektiğini söyledi.
30.01.2006 Akşam
Copyright ©
2004
Lobicilik.Com
All Rights Reserved. Her Hakkı Saklıdır.